7 Mayıs 2011 Cumartesi

Anneler Günü


23 Nisan’da çocuklara bırakılan koltuk, bu sene bence blogların da çocuklara bırakılmasıyla daha bizdenleşti ve anlam kazandı.
Madem ki bugün annelerimizin, sosyal medya hesaplarımızı bir günlüğüne onlara bıraksak ne olurdu diye düşündüm. E tabi çocuklar geleceğimizse, onlar da sonuçta geçmişimiz, neden olmasın?
Bıraksak neler olurdu acaba? Twit, feed, ileti girme çabalarıyla başlayan gün, herhalde ilerleyen saatlerde bizim anneye aldığımız çiçeği sinirden yememizle son bulurdu.
Sabahtan bir “günaydın” denilirdi, ardından kendi dahil tüm annelerin günü kutlanırdı. Bi profil fotoğrafları karıştırılır, ne durumdayız bi kontrol edilirdi. Tanıdık arkadaşlar hakkında yorumlar yapılırdı, “ay şu şöyle mi yapmış, bu böyle mi olmuş?”, “evet,anne”,”evet,anne”…
Popüler düşünceler hakkında twitler girilirdi, dmlerden dedikodu yapılırdı, açıklamasında kuzucuğum, bebeğim yazan beraber çekilen bir fotoğrafınız konurdu. E dönen geyikler pek anlaşılmazdı ama size sorar rahatlardı. Bol bol nasihat yazılırdı. Tabi öyle bütün gün kim bilgisayar başında oturacak, sıkılır, güzelce çektiği bir “amaaann” ile size koltuğunuzu iade ederdi.
Yok yok düşündüm de vermeyelim bence, zaten bütün evin medyası onda, burası bize kalsın, biz hediye çiçek öpücük filan verelim, anneleri öyle kutlayalım. E malum anneler candır!

1 Mart 2011 Salı

Doğar insan bazı bazı...

Bugün günlerden güzel birgün! =) 1 Mart soğuğun yanında Çağın dostun yeni yaşını da getirdi. Kendisi askerimiz tabi,uzaklarda… Bu sabah “hadi doğumgünümü kutla” diye aradığı birkaç şanslı kişiden biriydim sanırım, iyi ki aradı da duydum sesini,kutladım =) Burada olsaydı, bu sene de yeni yaşımızı kesin beraber kutlardık. Bugün hazır bloglara dokunanlara isyan varken, buradan doğumgünü geyiğini yazayım dedim.



Bugünü asker kıyafetli bir konsept partide olduğunu düşünerek geçir,bol fotoğraf çek, fotoğrafların arkasına photoshopla disko topu, dj kabini koyarız sonra facebook’a “doğumgünüm 2011 =)))))” albümü olarak eklersin. Gerekirse biz de sen dönünce üniformalarla fotoğraf çektirir kendimizi ekletiriz.

Bu kadar yani, öyle işte, sonuçsa iyi ki varsın Çağıncansuhan, hep ol! =)

12 Şubat 2011 Cumartesi

Sen de mi “Nezle”? Peki, öyle olsun…

Kuşlara, keçilere, hayvanlara suçu attıkça attılar ama sonuç hep aynıydı, nezle artık hayatımızdaydı.Etrafımda günden güne nezleye teslim olan insanların sayısı arttıkça ben de aldığım vitamin ve yediğim meyve sayısını arttırdım. Mesela, portakal suyu içtikten sonra, içten içe “yok abi, iyi hissediyorum,doping yaptık işte bir şey olmaz” diyorsun. Tabi hayatta bir çok şeyde olduğu gibi, bu da psikolojik.

Gece mutlu mesut yattığım yatağımdan, sabah 1 şişe içkiyi dün alemde devirmişim de dilim damağım kuru, zor nefes aldığım bir şekilde uyandım. Tabi o uyanılan sabahın güneşli bir Cumartesi olması da ayrı bir kahroluş! Nasıl olabilirdi yahu, haftayı ne güzel insanlardan uzak uzak kurtarmıştık ya işte, hatırlamıyor musun?

Dün gece ben hatırlamasam da sanırım, “nezle” buradaydı ve yamacıma kıvrılıp uyudu. Sonra da sabah sessizliğinde pencere camının buğusuna “hoşçakal” bile yazmadan beni haftasonu yalnızlığına bırakıp yok oldu. Sinsi ve bir o kadar acımasızsın…

Şimdi biraz toparlansam da, demek isterim ki… “Of vücut direncim çok çılgınsın!”

6 Ocak 2011 Perşembe

Her Genç Birgün Ebeveyn Kıyafeti Kapacaktır

Ne zaman “o zaman” gelecek diye hep düşünürdüm. Annem gibi giyinip süslenip belki de saçımı onun gibi yaptırıp dışarı çıkacağım zaman… Hayır yahu daha gelmedi,durun, daha büyümedim ki ben! Sadece sinyallerini vermeye başladı.

Anne dolabından kıyafet ya da aksesuar “hacılama” hallerim havaların ilk kararsız modunda “bugün ne giysek?” diye yakınırken başladı. Sabahın erken saatine her zamanki gibi kıyafet ayarlamadan başlayan ben, fular, kolye, toka derken anne eşyalarıyla artık anlaşabildiğimi farkettim. Benim için o eşyalar hep “anne eşyası” idi ve hacılanmaya daha zamanları vardı…

Hem tek ben miyim diye düşünürken, kendimi rahatlatıcı cümlemi buldum bile… Kimler acil ya da telaşlı durumda ebeveyn dolabına sığınmaz ki canım, hıh? =)

Bir nişan, düğün, mezuniyet zamanı bu anlar için en uygun ortamı yaratır. Bir şey alınmadan önce evde mevcut olanlar kontrol edilir. Erkekler kravat,kol düğmeleri, mendillere göz gezdirirken; kızlar daha geniş çerçeveden bakar ve saç,makyaj,takı üçgeninde küçük anne olurlar… Gün sonunda annen baban “sende kalsın”, “senin olsun” der hani, sevinirsin, kaptığın herneyse dolaba kaldırırsın, içinden bir ses “büyüyünce nasılsa kullanırım” der hani… İşte öyle bir şey…

30 Ekim 2010 Cumartesi

Saat Uygulaması


Evet, işte bugün de o günlerden biri. Öncesinde muamma,sonrasında kimilerine sorun yaratan o durumun ta kendisi. Haber ve gazetelerdeki duyurular sonrasında saat geceyarısını vurup da başlayan sorular şu şekilde oluyor...

“İleri mi geri mi alıyorduk yahu?”
“Şimdi bu yaz saati mi yoksa kış saati mi oluyor?”

Alınma sırasında evdeki saatlerin yerleri tekrar hatırlanıyor, bazen ortamda gözden sürekli kaçan kayıp saatler bile bulunuyor! Tabi asıl sorun sonrasında, bu uygulamaları sallamamış olanlarda yaşanıyor.
Ertesi gün iş varsa işe; yoksa buluşma saatlerine 1 saat gereksizce geç kalmalar; hiçbirşey olmazsa hayatla bir uyumsuzluk ne yazık ki yaşanıyor.
Tabi bunların yanısıra, havanın geç/erken kararması, 1 saat fazla/az uyuma muhabbetleri de mutlaka dönüyor… Sonunda, etraftan dinlenecek hikayelere yenileri ekleniyor.


Bu 1 saatlik değişimin aklıma ilk getirdiği nedense hep “24” dizisi. Diziyi pek izlemem ama sanırım “cık,cık,cık” sesiyle inatla gözümüze sokulan saatiyle istemsizce aklıma geliyor! O bir saatlik değişimde koca bölümü yiyoruz ya, o kadar olay yaşanmıyor ya mesela,acaba benim hayatımda 1 saatte neler değişiyor diye sorgulamaya başlıyorum. Ben hala bilgisayar başında öyle herhangi 1 saatimin içindeyken, adam neler neler yapmış oluyor arkadaş, çok acayip!

9 Eylül 2010 Perşembe

IKEA'dan "hah" talebi...


Ikea'nın son reklamını izleyenler bilir. Reklamda herkes aradığı eşyayı buluyor ve "hah" diye bir tepki veriyor. Ikea'nın meşhur "evinizin herşeyi" sloganıyla bağdaşan reklamın sonunda da kapıya gelen yeni katalog ile son bir "hah"lama oluyor. Gözlemlerimize göre Ikea bu reklamda evin en önemli "herşeyi"ni atlamış. İlk bakışta "hah" dedirten hayatımızın erkeğini/kadınını bulamıyoruz. Buradan "Ikea evimizin erkeği" ya da "Ikea evimizin kadını" sloganıyla bu soruna da çözüm bulmasını talep ediyoruz! Ikea bizi "hah"lat bebeğim, saygılar, sevgiler... :)

6 Eylül 2010 Pazartesi

En Eski Sosyal Medya Aracı: Sigara


Aslında bilinen ama artık zamana yavaş yavaş yenildiğini düşündüğüm bir sosyal medyacı olarak sigara... İş yerinde ya da yasak olan yerlerde "sigaraya çıkalım mı?" lafıyla kaynaşma başlatan ve tüm dedikoduları, olup biteni, belki sen bir süredir kopmuşken tekrar hayata bağlatan konuşmaları, bir dalda sunardı sana sigara. Yanında da çayı,kahvesi olurdu kimi zaman.


Bizde yasak yokken ama bazı ülkelerde varken daha dizilerde en çok işlenen ofis unsurlarındandı sigara. Friends'ten Rachel müdürle çatı katında takılsın diye sigaraya başlardı mesela. Yakın zamandan düşünürsek How I Met Your Mother'da hepsi gizli gizli sigara içerlerdi ancak birbirlerine tepkileri bana göre o eski Friends zamanlarından daha fazlaydı. Ortam değişmişti yavaş yavaş, sigarayı bırakmalar artmış, "doğayı ve kendimizi koruyalım"cılık artmıştı. Artan yasaklar mı göze sokulan "sigara içersen elbet birgün ölürsün" paket dizaynları mı ya da bilinçlenmemi bilmem, sanırım artık "sigara içmemek" daha çok sosyalleştirir oldu.


Ben sigara içen taraftan değildim ama muhabbetine katılırdım. Şimdi ne alakası var, hala durum böyle diyen olabilir. Tabi ki yine bu durum var ama eskisi gibi rahat rahat ortam yaratılamıyor gibi geliyor bana, size yan gözle eleştirel bakan gözler daha çok. Artık daha sağlıklı paylaşımlar,evinden laptopla kaynaşmalar var, tabi ki çok daha iyi, daha dumansız =p Bilinçlenen ve birbirimizi uyarır olduk bu konuda, bence iyi de olduk.Bilmem neden,sigara bana paylaşım ortamının atası gibi geliyor,bu bloga yılların en bilinen geyiklerinden birini de yazmamak olmazdı...