
23 Nisan’da çocuklara bırakılan koltuk, bu sene bence blogların da çocuklara bırakılmasıyla daha bizdenleşti ve anlam kazandı.
Madem ki bugün annelerimizin, sosyal medya hesaplarımızı bir günlüğüne onlara bıraksak ne olurdu diye düşündüm. E tabi çocuklar geleceğimizse, onlar da sonuçta geçmişimiz, neden olmasın?
Bıraksak neler olurdu acaba? Twit, feed, ileti girme çabalarıyla başlayan gün, herhalde ilerleyen saatlerde bizim anneye aldığımız çiçeği sinirden yememizle son bulurdu.
Sabahtan bir “günaydın” denilirdi, ardından kendi dahil tüm annelerin günü kutlanırdı. Bi profil fotoğrafları karıştırılır, ne durumdayız bi kontrol edilirdi. Tanıdık arkadaşlar hakkında yorumlar yapılırdı, “ay şu şöyle mi yapmış, bu böyle mi olmuş?”, “evet,anne”,”evet,anne”…
Popüler düşünceler hakkında twitler girilirdi, dmlerden dedikodu yapılırdı, açıklamasında kuzucuğum, bebeğim yazan beraber çekilen bir fotoğrafınız konurdu. E dönen geyikler pek anlaşılmazdı ama size sorar rahatlardı. Bol bol nasihat yazılırdı. Tabi öyle bütün gün kim bilgisayar başında oturacak, sıkılır, güzelce çektiği bir “amaaann” ile size koltuğunuzu iade ederdi.
Yok yok düşündüm de vermeyelim bence, zaten bütün evin medyası onda, burası bize kalsın, biz hediye çiçek öpücük filan verelim, anneleri öyle kutlayalım. E malum anneler candır!

Gece mutlu mesut yattığım yatağımdan, sabah 1 şişe içkiyi dün alemde devirmişim de dilim damağım kuru, zor nefes aldığım bir şekilde uyandım. Tabi o uyanılan sabahın güneşli bir Cumartesi olması da ayrı bir kahroluş! Nasıl olabilirdi yahu, haftayı ne güzel insanlardan uzak uzak kurtarmıştık ya işte, hatırlamıyor musun?
Hem tek ben miyim diye düşünürken, kendimi rahatlatıcı cümlemi buldum bile… Kimler acil ya da telaşlı durumda ebeveyn dolabına sığınmaz ki canım, hıh? =)
Gün sonunda annen baban “sende kalsın”, “senin olsun” der hani, sevinirsin, kaptığın herneyse dolaba kaldırırsın, içinden bir ses “büyüyünce nasılsa kullanırım” der hani… İşte öyle bir şey… 






